ROTANIN LİNKİ
https://www.komoot.com/tour/1411918387
ROTA BİLGİSİ
Tarsus-Yeniçay-Adanalıoğlu-Kulak-Bahşiş-Yeşiltepe-Tarsus
Toplam Mesafe (km) |
74,4 |
Toplam Yükselme (m) |
70 |
Maksimum Yükseklik (m) |
25 |
Minimum Yükseklik |
0 |
Ne Zaman Sürmeli?Rotayı, sıcak yaz günleri hariç yılın her döneminde öneriyoruz.
Parkur Durumu: Genel anlamda araç trafiğinin düşük olduğu güvenli bir rota.
Uygunluk: Rota yol bisikleti hariç tüm bisiklet türlerine uygun. Yol bisikleti kullananlar ise Tarsus’tan denize kadar bu yoldan gidip gelebilirler. Alternatif rota internette paylaşılacaktır.
Neler Göreceksiniz? Tarsus plajı, Halep çamı ormanı, küçük bir lagün, Karabucak ormanları, Nusret Mayın Gemisi
Rotanın Yakınında Neler Var? Tarsus Müzesi, Antik Roma Yolu, Saint Paul Kuyusu, Tarihi Tarsus Evleri, Makam Camii, Ulu Cami, Kırkkaşık Bedesteni, Saint Paul Anıt Müzesi birbirine yürüyüş mesafesindedir ve belirttiğimiz sırayla gezilebilir.
Ne alınır? Kırkkaşık Bedesteni’nde Şahmeran başta olmak üzere çok çeşitli hediyelik eşyalar bulunmaktadır. Ayrıca cezerye ve Tarsus üzümü önerilir.
Yeme& İçme: İlçe merkezinde çok çeşitli seçenekler bulunmaktadır. Tarsus kebabı, fındık lahmacun, humus, kerebiç ve kaynar özellikle önereceğimiz lezzetlerdir.
Kamp İmkanı: Tarsus Şelalesi Kamp Alanı
Konaklama imkanı: İlçe merkezinde kamu ve özel sektöre ait çok sayıda seçenek mevcut.
Ulaşım: Tarsus’a şehirlerarası otobüsle ve Mersin’den minibüsle ulaşım mümkün.
TURUN HİKAYESİ
Bugün, Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden ve antik dönemin en önemli kentlerinden birisinin güneyini bisikletle gezeceğiz. Tarihi 8 bin yıl öncesine dayanan bir kent Tarsus. Kuran’da hikâyeleri anlatılan Eshab-ı Kehf (mağara arkadaşları) burada yaşamış. Hristiyanlığın en önemli figürlerinden Aziz Pavlus burada doğmuş. Hristiyanlarca hac için ziyaret edilen Saint Paul Kuyusu, Danyal Peygamberin kabrinin bulunduğu Makam Camii, antik zamanın en büyük tapınaklarından Donuktaş… Saymakla bitmiyor. Verimli toprakları ve stratejik konumu sayesinde her zaman önemli ve zengin bir yer olmuş bu kent.
Günümüzde var olmayan eski bir göl yatağında süreceğiz bugün. Regma Gölü, bir lagün. Denizden kıyı kordonu ile ayrılan gölere lagün denilmekte. Denize kanallarla bağlı olması ve dalgalara karşı korunaklı olması nedeniyle tersanelerin yoğun faaliyet gösterdiği bir gölmüş. Toros Dağlarından Berdan çayı ile taşınan sedir ağaçlarından gemiler inşa edilirmiş burada. Cleopatra muhteşem gemisiyle bu gölden geçerek Tarsus Limanı’na gelmiş ve günümüzde kendi adıyla anılan kapıdan kente girmiş.
Bu göl nasıl yok oldu sorusunun cevabı Tarsus Şelalesi nasıl oluştu sorusuyla aynı cevabı taşıyor. M.S. VI. yüzyılda meydana gelen çok büyük bir taşkın nedeniyle, Bizans İmparatoru Justiniaus’un talimatıyla, Berdan Çayı’nın yatağı değiştirilerek kentin doğusuna alınmış. Böylece gölü besleyen ana su kaynağının kesilmesi ile göl zaman içinde bataklığa dönüşmüş. Nehrin o devirde kral mezarı olan alandan geçmesiyle de Tarsus Şelalesi oluşmuş.
Tarsus’un güneyinde binlerce dönüm tarım arazisi arasında zeminden birkaç metre yüksekte bulunan asfalt oldan güneye doğru akıyoruz. Uçsuz bucaksız arazide sonsuzluk duygusu içinde ilerlemek keyif veriyor. Zeytin, narenciye, nar bahçeleri ve tarlalar arasında ufuk çizgisine kadar uzanıyor tarım arazileri. Ufukta daha önce görmediğimiz bazı ağaçlar da mevcut. Bunların okaliptüs ağaçları olduğunu öğreniyoruz. Avusturalya kökenli okaliptüs 19. yüzyıldan sonra dünyanın sulak ve ılıman bölgelerinde, bataklıkların ıslahında kullanılmaya başlamış. 1939 yılında burada maden direği temin etmek amacıyla dikilen okaliptüs ağaçları Karabucak Ormanlarını oluşturmuş. Doğası gereği suyu çeken okaliptüsler bataklığın kurumasını ve on binlerce dönüm arazinin tarıma kazandırılmasını da sağlamış.
İlerledikçe okaliptüs ağaçları iyice görünür hale geliyor ve yanımızda bir su kanalı çıkıyor. Biraz daha gittiğimizde denizin kokusunu da alıyoruz. Yol boyunca paralel ilerlediğimiz ancak kendisini göremediğimiz Berdan Irmağının denize döküldüğü yerdeyiz. Tarsus Limanı olarak da biliniyor burası. Nehrin iki yanında balık tutan ve piknik yapan insanlar var. Burası canlı bir yer. Nasıl olmasın ki; manzara şahane.
Deniz kıyısında biraz zaman geçirdikten sonra Berdan Nehri’nin genişlediği yerden sola dönüyor ve Karabucak Ormanları’nın güney kesimini oluşturan fıstık çamları boyunca yolumuza devam ediyoruz. Sürprizler bitmiyor; az daha ilerlediğimizde ormanın içinde kocaman bir bulvar çıkıyor karşımıza. Şaşırıyoruz kimsenin kullanmadığı bu çok büyük bulvarı görünce. Ancak doğa içerisinde devam etmek istediğimiz için bulvara paralel orman yolundan batıya doğru devam ediyoruz.
Karşımıza küçük bir dere çıkıyor. Kuzeye yönelerek bir köprüyü geçiyor ve batıya doğru denize paralel biçimde ilerlemeye devam ediyoruz. Bu defa kumla uyumlu bir bitki olan mimoza ağaçlarının arasından ilerliyoruz. Bir dere daha çıkıyor karşımıza. Bu derenin doğal bir liman olarak kullanıldığını balıkçı teknelerinden anlıyoruz. Buradan sonra yerleşimlerin çok arttığını görüyor ve yolculuğun asıl ilginç kısmı olan doğayı daha çok yaşamak için geri dönüyoruz. Genelde bir geçtiğimiz yerden tekrar geçmemek için daire rotaları tercih etsek de köprüyü geçmek için kısa bir süre aynı yoldan geri dönüyoruz. Köprüyü geçtikten sonra bahsettiğimiz kimsesiz bulvarda pedallıyor ve kuzeye yöneliyoruz. Bahşiş ve Yeşiltepe mahallerinden ve Türkiyenin tek ekoturizm alanı olan Karabucak Ekoturizm Alanı’nı da ziyaret ediyoruz. Yolcuğumuza bir başka önemli turistik değer olan Nusret Mayın Gemisi Parkı’na uğrayarak son veriyoruz.